İPTALE TABİ TASARRUFLAR HAKKINDA BİLGİ NOTU

İPTALE TABİ TASARRUFLAR HAKKINDA BİLGİ NOTU

Hukuk uygulamasında borçluların alacaklılarından gelecek icra takibi yahut alacak davaları karşısında üzerlerine kayıtlı taşınır ve taşınmaz malları; menkul kıymetleri üçüncü kişilere muvazaalı olarak devrettiği sıkça görülmektedir. Her ne kadar borçlu usulüne uygun olarak mallarını devretse de bu tasarruf işlemleri daha sonrasında alacaklı tarafından açılacak olan ‘tasarrufun iptali’ davasına konu olabilmektedir.

Hakkında haciz işlemi başlatılan veya iflas kararı verilen borçlunun tasarruf yetkisi bu tarihten itibaren kısıtlanır.

Hacizden, iflastan veya tedbir kararından önce malları üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilen borçlular, haklarında yukarıda sayılan işlemlerden birisine hedef olmadan alacaklılarından mal kaçırmak amacı ile, mal varlığının tamamını ya da bir kısmını, bir takım ‘hileli’ işlemlerle (yani bedelsiz olarak ya da çok ucuz bir bedele) başkalarına hatta özellikle akrabalarına, arkadaşlarına devredebilirler. Yahut bedelini kendileri ödemek kaydıyla yakınları üzerine taşınır/taşınmaz mal satın alarak mal varlıklarının aktifini azaltabilirler.

Borçlunun mal kaçırmak maksadı ile yaptığı bu kötü niyetli tasarruflar, alacaklının açacağı bir tasarrufun iptali davası ile iptal edilebilir.

Tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklılarına zarar veren bazı tasarruflarını hükümsüz hale getirmeye yarayan ve borçlunun muvazaalı olarak devrettiği taşınmazlarının tekrar kendi üzerine geçmesini sağlayan bir davadır. 

Yargıtay bir kararında bu davanın amacını şu şekilde özetlemiştir;

“Tasarrufun iptâli davasının amacın, borçlunun haciz veya iflâstan önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarruflarının geçersiz olmasını ya da iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını, dolayısıyla alacaklının o mal üzerinde cebri icraya devamla alacağının tahsilini sağlamaktır”

Tasarruf işleminin iptale tabi olması için aşağıdaki şartların varlığı gerekir;

-Dava konusu tasarrufun, borçlu ile üçüncü dereceye kadar -neseben veya sıhren- hısımları arasında yapılmış bir (ivazlı) tasarruf olması

- Dava konusu tasarrufun tapuda gösterilen değeri ile gerçek değeri arasında bir mislinden fazla bir fark bulunması

- Dava konusu tasarrufun para veya mutad ödeme vasıtalarından başka bir ödemeye ilişkin olması

- Dava konusu tasarrufun vâdesi gelmemiş bir borç için yapılan ödemeye ilişkin olması

- Malvarlığı borçlarına yetmeyen borçlu ile işlemde bulunmuş olan üçüncü kişinin, borçlunun içinde bulunduğu mâli durumu ve alacaklılarına zarar verne kasdını bildiği ya da bilebilecek durumda olması

- Tasarrufun tarafları arasında organik bir bağın bulunması. Örneğin; borçlu ile üçüncü kişinin şirket olması halinde iki şirketin ortak veya yöneticilerinin aynı kişiler olması veya akraba yahut çok yakın arkadaş olması

- Borçlu ile işlemde bulunmuş olan üçüncü kişinin aynı işkolunda ve aynı bölgede(sektörde) faaliyet göstermeleri ( bu ihtimalde üçüncü kişinin borçlunun mal kaçırma niyetini bilip bilemeyeceği değerlendirilir)

İptal konusu tasarruftan yararlanan üçüncü kişinin yani borçlu ile işlemde bulunmuş olan üçüncü kişinin aleyhine iptal kararı verilebilmesi için; ivazsız kazanım hallerinde üçüncü kişinin kötü niyetli olması gerekmez, İİK. mad. 279‟a dayanılan durumlarda lehine tasarrufta bulunulan davalı üçüncü kişinin borçlunun durumunu bilmesi gerekir, İİK. mad. 280‟e göre açılan iptal davalarında da «davalı üçüncü kişinin borçlunun durumunu ve zarar verme kastını bilmesi ya da bilmesini gerektiren açık emarelerin bulunması gerekir. 

İptale konu tasarruf işleminden faydalanan 3.kişiden bu malları devralan 4. Kişiye de tasarrufun iptali davası açılabilir. Bu durumda da alacaklının dördüncü kişilerin kötü niyetli olduğunu her türlü delille ispatlaması gerekmektedir.

Dava konusu malların devralan üçüncü kişi tarafından elden çıkarılmış olması halinde, mahkemece davacıdan davasını ‘dördüncü kişilere yöneltip yöneltmeyeceği’ hususunun sorularak ve dördüncü kişinin davaya dâhil edilmesi durumunda delilleri toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi, davanın dördüncü kişiye yöneltilmeyip bedele dönüşmesi halinde ise, İİK 283/II maddesi uyarınca davalı üçüncü kişinin, dava konusu malları elinden çıkardığı tarihteki gerçek değerleri oranında tazminatla sorumlu tutulması gerekeceği gerek mevzuat gerekse içtihatlarda öngörülmüştür.

Yine içtihatlar ışığında dava konusu taşınmazı/taşınırı borçludan satın alan kişinin, borçlunun muhasebecisi olması halinde iyi niyetli kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirtmekte fayda görüyoruz.

Tasarrufun iptali davası İcra İflas Kanununda düzenlenmiştir. Kamu alacalarına ilişkin açılacak olan tasarrufun iptali davaları ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili  Hakkında Kanunun 25. Maddesinde İcra İflas Kanununa paralel olarak düzenlenmiştir.

6183 sayılı kanunun 30. Maddesi oldukça önemlidir

Amme alacağının tahsiline imkan bırakmamak maksadiyle yapılan tasarruflar: 

Madde 30 – Borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadı ile borçlu tarafından yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün muameleler tarihleri ne olursa olsun hükümsüzdür. 

Üçüncü şahısların hakları ve mecburiyetleri:

 Madde 31 – 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerde sözü edilen tasarruf ve muamelelerden faydalananlar elde ettiklerini, elden çıkarmışlarsa takdir edilecek bedelini vermeye bu kanun hükümleri dairesinde vermeye mecburdurlar. Bunlar karşılık olarak verdikleri şeyden dolayı alacaklı amme idaresinden bir talepte bulunamazlar.

Yapılan inceleme sonucunda, yapılan satışta edimler arasında aşırı fark bulunmadığı görülür, davalıların arasında mal kaçırma kastını davalı üçüncü kişinin bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunu gösteren bir yakınlığın da ispat edilememesi halinde açılmış olan tasarrufun iptali davasının reddine karar verilir.

Temlikin iptali  istemiyle açılan tasarrufun iptali davalarında, dava konusu temlik tasarrufunun, gerçek bir borç ödemesine ilişkin olup olmadığının araştırılması gerekirse mahkemece bu konuda tarafların ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması gerecektir.

Yine mahkeme içtihatları doğrulusunda dava konusu taşınmazın  veya taşınırın tasarruftan sonra dahi- borçlu tarafından kullanılıyor olmasının, tasarrufun kötü niyetle yapıldığını göstereceğini ve hayatın olağan akışına aykırı olacağını söylemek gerekir.

Davalı üçüncü kişiler ile borçlunun aynı küçük ilçede bulunmalarından dolayı birbirlerinin durumunu bilebilecek konumda bulunmaları ve aynı günde 11 adet taşınmazın birlikte satılmasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğinden, borçlu tarafından davalı üçüncü kişilere yapılmış olan tasarrufların iptaline karar verilmesi gerekeceğini mahkeme içtihatları doğrultusunda söyleyebiliriz.

Borçlu ile işlemde bulunan „üçüncü kişinin (ya da; üçüncü kişi ile işlemde bulunan „dördüncü kişinin) aynı köyden olmaları halinde, üçüncü (ya da dördüncü) kişinin, borçlunun mal kaçırma kastını bilmediğini‟ kabul edilmesinin, hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği bazı mahkeme kararlarında kabul edilmiş ise de her olayda ayrıca değerlendirilmesi gerekir öyle ki bazı taşınmazların köy dışında bir kişiye satılmasının normal şartlarda olanağı yoktur.

Gerçek değerinden çok fazla -yaklaşık üç misli- bedelle taşınmazı satın alan üçüncü kişinin bu davranışının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğinden, taraflar arasında «inançlı sözleşme» olduğunun kabulüyle -İİK. 280/I, II uyarınca- satış işleminin iptaline karar verilmesi gerekeceğini yine mahkeme kararlarında görmekteyiz.

Borçlu tarafından, davalı üçüncü kişiye üzerindeki ipotekle birlikte devredilmiş olan taşınmazın, on beş gün sonra ve üzerindeki ipotekle birlikte ancak değerinin çok üzerinde devredilmiş olmasının, hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğinden, iptali gerekeceğine dair kararlar mevcuttur.

Davalı üçüncü kişiler ile borçlunun aynı küçük ilçede bulunmalarından dolayı birbirlerinin durumunu bilebilecek konumda bulunmaları ve aynı günde on bir adet taşınmazın birlikte satılmasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğinden, borçlu tarafından davalı üçüncü kişilere yapılmış olan tasarrufların iptaline karar verilmesi gerekeceğine dair kararlar mevcuttur.

Gerçek değerinden çok fazla bir bedelle taşınmazı satın alan üçüncü kişinin bu davranışının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini, bu nedenle taraflar arasında inançlı sözleşme olduğunun kabulüyle -İİK. 280/I, II uyarınca- satış işleminin iptaline karar verilmesi gerekeceğine dair kararlar mevcuttur.

Hangi hallerin iptale tabi olduğunu yukarıda açıkladık. Anonim şirketlerde ortakların şahsi mal varlıkları ile sorumlulukları yoktur. Ancak  temsile yetkili yönetim kurulu üyelerinin amme alacakları yönünden şahsi mal varlıkları ile sorumlulukları söz konusudur. Şirketi temsil yetkisinin murahhas üyeye/üyelere ve/veya müdür olarak üçüncü kişilere bırakıldığının anlaşılması durumunda; kamu alacağı sadece bunlardan takip ve tahsil edilecektir. Yönetim kurulu üyesi olmasına karşın, temsil yetkisi bulunmayan diğer üyelerin ise kamu borcundan dolayı herhangi bir sorumluluğu olmayacaktır. Bu sebeple temsile yetkili yönetim kurulu üyelerinin şahsi mal varlıklarında yapacakları işlemler de iptale tabi olabilecektir.

Son olarak İcra İflas Kanunu 331. Madde ve devamındaki hükümler uyarınca cezai müeyyidelere değinmekte fayda görüyoruz.

Cezai hükümler

 Alacaklısını zarara sokmak kastı ile mevcudunu eksilten borçluların cezası: 

Madde 331- (Değişik: 31/5/2005-5358/1 md.) Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu: 

Madde 333/a- (Ek: 17/7/2003-4949/90 md.; Değişik: 31/5/2005-5358/4 md.) 

Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticarî işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması hâlinde, alacaklının şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki suç taksirle işlendiği takdirde, alacaklının şikâyeti üzerine, fail hakkında zararın ağırlığına göre iki bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.


03-12-2023